Çayeli
Çayeli, M.Ö.700’lerde Miletoslularca kurulduğu sanılan bir yerleşim yeridir. Önce Roma, sonra Bizans ve Rum Pontus İmparatorluklarının egemenliği altında kalmışken, 1461’de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı Devletine katılmıştır. 1878 yılında Nahiye olan Çayeli’nde belediye teşkilatı 1915 yılında kurulmuş, 1 Eylül 1944 tarihinde ise ilçe statüsüne kavuşmuştur. 1878 yılında Nahiye olan Çayeli’nde belediye teşkilatı 1915 yılında kurulmuş, 1 Eylül 1944 tarihinde ise ilçe statüsüne kavuşmuştur. İlçenin toplam yerleşik alanı 473 Km2 olup, ilçeye bağlı 2 belde ve 54 köy bulunmaktadır. İlçe merkezinin nüfusu 25.205, belde ve köylerle birlikte toplam nüfusu ise 42.109 dır. Bununla birlikte ilçe nüfus kütüklerine kayıtlı yaşayan kişi sayısı 120.000 civarındadır. Diğer bir deyişle ilçe halkının yaklaşık iki katı nüfus başta İstanbul olmak üzere diğer il ve ilçelerde yaşamaktadırlar.
Çayeli Tanıtım - Dağlar
Çayeli Tanıtım - Macera
Çayeli Tanıtım - Yaylalar
Çayeli Tanıtım - Göller
Video Çekim : Ali Kemal Atik
Gündüz yırtıcı kuşu olan atmaca, kartalgiller familyasındandır. Bacakları ile kuyrukları vücutlarına oranla uzun olan bu kuş türünün vücudu geniş ve kısadır. Atmacalar bu özellikleri sebebi ile büyük bir hıza ulaşabilmekte ve sık ağaçların olduğu bölgelerde bile manevraları ile sorunsuz bir şekilde uçuş sergileyebilmektedir. Erkek atmacalar dişi atmacalara göre daha küçüktür. 200 ila 300 gram aralığın değişiklik gösteren atmacalar, bu aralıkta bir ağılığa sahiptirler. Üst bölümde ki tüyleri düzgün, siyahımsı kahverengi iken alt tüyleri koyu kahverengi enine çizgiler şeklindedir. Gözlerinin üzerinde beyaz çizgiler bulunmaktadır ve bunlar oldukça dikkat çekmektedir. Göz, ayak ve gagaları sarı renktedir. Yararlı kuşlar içinde olan atmacaların ömürleri ise yaklaşık olarak 11 yıl kadardır.
YAŞAM ŞEKLİ
Avlanarak beslenen bu kuşlar, kısa sürede büyük hızlara erişebilmektedirler. Ormanlarda yaşamlarını sürdüren atmacalar, dünyada nerede ormanlık alan varsa orada bulunmaktadır. Yoğun olarak görüldüğü bölgeler ise Kuzeybatı Afrika ve Avrupa’nın ılıman bölgeleri ile tüm Asya’dır. İçi dallardan yumuşak bir astarlar kaplanmış yuvalarını büyük ağaçlara yapmaktadırlar. Dişi atmacakuşları kahverengi beyaz lekeli yumurta çıkartırlar. Yaklaşık olarak bu yumurtaların üzerinde 5 hafta kadar kuluçkaya yatarlar. Mayıs – Haziran ayında kuluçka dönemi gerçekleşir. Yavrular çıktıktan sonra 5 – 6 hafta kadar sonra tüylenirler ve evcil olarak beslenebilirler. Sonrasında avlanmak için kullanılabilir. Göçmen kuş türlerinden birisi olan atmacalar, küçük yırtıcı kuşlar arasında yer almaktadır. Hızlı ve son derece keskin bir şekilde, bir ok gibi fırlayarak avlarını pençeleri ile hızlı bir şekilde kaçırmadan yakalamaları hayranlık edilesidir.
Çayeli Çayı
ÇAY BİTKİSİ
Latince adı, Camelia Sinensis olan çayın anavatanının Yukarı Brimanya olduğu kabul edilir. Buradan da kuzey doğuya ve güney batıya yabanıl olarak yayıldığı düşünülmektedir. Günümüze gelinceye kadar çayın başlıca çeşitleri olan Assam ve Çin çaylarından çok sayıda melez oluşturulmuştur. Bugün yaklaşık 1500 çeşit çay vardır.
Çin çay bitkisinin almaşık dizilişli derimsi yaprakları, en çok 12 cm uzunluğunda, 2 cm genişliğindedir. Mızrak biçimindeki yaprakların kenarları dişli, kimi zaman hafif kavislidir. Assam çayının yaprağı ise ovaldir ve uca doğru incelir. Çin çayına göre daha sulu olan yapraklarının uzunluğu 15-25 cm’yi, genişliği 10 cm’yi bulabilir. Çin çayı 3-4 m uzayabilirken, Assam bitkisinin boyu 8-15-30 m’yi bulabilir ve budanmadığı zaman bir orman oluşturabilir. Fakat ürünün kolaylıkla toplanabilmesi için bu bitkilerin boylarının 2 m’yi geçmesine izin verilmez. Purning denilen bu işlem sayesinde yoğun bir bitki tabakası oluşur.
Tarım alanının iklimi ve deniz seviyesinden uzaklığı, çayın kalitesini belirleyen önemli etkendir. Çin çeşidi, karakteristik yapısı nedeniyle daha çok ılımlı bölgelerde yetiştirilmeye uygundur. Assam çeşidi ise, sıcak bölgelerde de yetişir. Günümüzde Çin ve Assam bitkilerinden çok sayıda melez oluşmuştur. Böylece hem has hem de dayanıklı farklı türler elde edilir. Bunların en önemlisi çok dayanıklı bir ürün olan Assam melezidir. Bu çayın bir fidanı yılda yaklaşık 200 gr ürün verir.
Çayın aromasının yoğunluğu, her şeyden önce tarım alanının denizden yüksekliğine bağlıdır. Çay bitkisi ne kadar yüksekte yetişirse, aroması o kadar iyi olur. Deniz seviyesinden 2400 m yükseklikte yetiştirilen Seylan Çayı, üretimindeki zorluğu ve yoğun aroması nedeniyle, son derece değerlidir.
Çayın tadını ve kalitesini belirleyen başka bir özellik de, hasat sırasında en üstte bulunan iki yaprakla çay filizinin elle koparılmasıdır. İklim ve toprak gibi sürgün adı verilen çay hasatları da çayın tadının farklılaşmasında etkendir.
Çay yaprağında yaklaşık %12 oranında tabaklama maddeleri ve %4 oranında kafein vardır. Çay tadını ve uyarıcı etkisini bir alkoloid olan kafeine borçludur. Çay bitkisinin yaprak uçları ve üstteki yaprakları daha çok kafein içerir.
ÇAYIN TARİHÇESİ
Çay, dünyada sudan sonra, en fazla içilen ve içme alışkanlığı gittikçe artan bir bitki olarak 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Yaygın bir efsaneye göre, büyük Çin İmparatoru Shen Nung’ın hizmetlilerinden biri bahçede su kaynatırken bir yaprak kaynayan suyun içine düşer. Yaydığı koku imparatoru etkiler. Kokusunu beğenen imparator, tadını da denemek ister ve çay o gün bugündür insanoğlunun vazgeçilmez dostu haline gelir. Çay konusunda ilk geniş çaplı araştırma M.S. 733-804 yılları arasında yaşayan Lu Yu'ya aittir. "Çay Kitabı" adlı eserinde, çay hakkında; üretiminden tüketimine, sistemli ve kapsamlı bilgi vermektedir. Böylece çay üretimi ve tüketimi daha da yaygınlaşma imkânı bulmuştur. Avrupa’nın bu gizemli tat ile buluşması 17. yüzyılda gerçekleşir. İngilizler, sağlık ve zindeliğin sunulduğu bu sıcak içeceği o kadar çok benimserler ki, bunu bir yaşam tarzı haline getirirler adeta. 18. yüzyılda da bugün dünyanın en büyük çay yetiştirilen bölgesi sayılan Assam ve Seylan Adası’nda çay bahçeleri oluştururlar. Üretilen bu çayları Avrupa’ya hızlı olarak taşımak için de, süratli yelkenliler yaparlar. Türkiye’nin çayla tanışması 1787 tarihinde, Japonya’dan getirilen çay tohumlarının ekilmesiyle başlar. Bursa civarında gerçekleşen ilk ekim çalışmaları iklim şartlarının olumsuzluğu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanır. Ancak 1917 yılında, zamanın Halkalı Ziraat Mektebi Alisi müdür vekili ve botanikçi olan Ali Rıza Erten yapmış olduğu teknik çalışmalar sonucunda 16.02.1924 tarihinde Rize’de çay yetiştirilmesi için meclisten onay alır ve günümüz çay üretiminin temelleri bu şekilde atılmış olur. 1947’ de kurulan ilk fabrika ile üretim hızlandı. Geç bir buluşma olmasına karşın, Türk insanı, çok sevdi çayı ve günün her saatine, her mekanına taşıdı bu sıcacık içeceği… Dünya üzerindeki tarihiyle kıyaslanınca Türkiye’nin çayla tanışmasının geç bir tarihe denk geldiği görülmektedir. Buna rağmen, Türk insanı, çayı çok sever ve günün her saatine, her mekanına taşır.
Çayeli Kültür Merkezi yanında 200 metrekare alan üzerinde tamamen ahşap işçiliği ile kurulan müze, Doğu Karadeniz insanının hangi şartlarda yaşadığını anlatmayı amaçlıyor.
Tarımda ve gündelik işlerde kullanılan kültürel bir zenginlik olan ve günümüzde yok olmaya, unutulmaya yüz tutmuş tarihi değeri olan eşyaların yöre insanına ve gelecek nesillere ve ilçeye gelen misafirlere tanıtılmasını hedefliyor.
Bu müzenin fikir babası Çayeli’ne birçok eser kazandırmış olan merhum Ahmet Hamdi İshakoğlu'dur.